Faik Akçay / Sokaklar: Halkın dili, gözü, kulağı
Sesleri kısma sırası sokak konuşmalarına gelmiş bulunuyor. Sokaklardan yükselen sesler, yönetenlerin hiç sevemedikleri, duymak, görmek istemedikleri seslerin yankıları.
RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda “Üst Kurulumuzun izleme ve değerlendirme uzmanları tarafından yapılan analizler sonucunda; ‘sokak röportajları’ adı altında bazı yayınların sistematik biçimde ve röportajı yapan kişinin bilinçli yönlendirme çabaları ile her şeyin kötüye gittiği yönünde algı oluşturma çalışmalarında son zamanlarda artış olduğu tespit edilmiştir. Daha önce de açıkça uyardığımız bu tür yayınların, toplumda umutsuzluk ve ayrışma oluşturmasına asla izin vermeyeceğiz.
Eleştiri elbette demokrasinin vazgeçilmez unsurudur; ancak yapıcı eleştiriler ile toplumun moralini ve geleceğe inancını yok etmeyi amaçlayan sistematik karamsarlık dili aynı şey değildir. RTÜK olarak daha önce de açıkça uyardığımız bu tür yayınların, toplumda umutsuzluk ve ayrışma oluşturmasına asla izin vermeyeceğiz.
Yapıcı eleştiri, ülkeyi yıkıma sürükleyen AKP’nin övülmesi, alkışlanması
Ülkede her şey düzgün mü denmesi gerekmekte” dedi. (1)
Bir yurttaş, kamuya açık yerlerde, herkesin duyabileceği biçimde suç oluşturan bir düşüncesini açıkladığında, bunu araştıracak, inceleyecek, bedelini ödemesine karar verecek olan Yargı erkidir. RTÜK ya da bu kurumun bir kurulu, bu konuda yaptırım uygulayacak, karar verecek yerler olmamalı. Böyle olunca Anayasa da yasalar da düzgün işleyemez duruma gelirler.
Halktan birileri, yurttaşlar konuşamayacaklar, bunlar adına siyasetçiler, kitle iletişim araçlarında konuşma, yazma yetkisi almış kadrolu görevliler konuşup yazacaklar. Böyle bir toplumsal düzen, Ortaçağ’ın özgürlük anlayışlarına bile yakışmamakta.
Türkiye Cumhuriyeti’nde bir avuç azınlığın ceplerini şişirmesi dışında iyiye giden hiçbir şey yok. Bunlar konuşulmayacak mı?
Bu ülkede geniş halk yığınları geleceğinden kaygılı, umutsuz bekleyişler içinde yaşamakta. Bunlar dile getirilmeyecek mi?
Ülkemizde özellikle son 20 yıl içinde ”ötekileştirme”, “ayrıştırma” amaçlı bir biçimde işlendi. En büyük ayrıştırıcının, ötekileştirme yapanlarının kim olduğu biliniyor. Bunların hiç üstleri açılmayacak mı?
Toplumsal kesimleri ayrıştıranların, ötekileştirenlerin suçlarını örtmeleri için bu eylemlerde bulunmayanları susturmaya çalışmaları anlaşılır bir tutum değil.
Üst Kurul yargılama yapıyor. Yargılama yetkisi, yargı organlarının görev alanında olan bir iş.
Bu konuda bir yasa, yönetmelik olması, Üst Kurul’un yargılama yetkisi kullanmasına izin veremez. RTÜK’ün, Üst Kurulu’nun halkın sesini kısma görevi de, yetkisi de olamaz.
Türkiye’de halkın ensesinde boza pişiren belli bir azınlıkla bunların her yaptıklarına çıkarları için, gözü kapalı alkış tutanlar dışında, kimse kendisini özgür olarak göremiyor. İnsanımızın büyük çoğunluğu, geleceğe güvenle bakamıyor.
Söz söyleme yetkisi halkın elinde olmalı
Ülkenin, halkın sorunlarıyla ilgili söz söylemesi gereken halkın kendisidir. Halk adına söz söyleyenlerin böyle bir yetkileri olmamalı. Söz söyleme önceliği, ayrıcalığı halkın kendisinde olmalı. İnsanlar hiçbir engelle karşılaşmadan düşüncelerini, duygularını söyleyebilmeli, yazabilmeli. Bu düşünce özgürlüğünün zorunlu bir gereğidir.
Konuşma yetkisi olması gerekenler susuyor, konuşmaması gerekenler bağıra, çağıra, hiçbir engele takılmadan istedikleri gibi konuşuyorlar. Böyle bir ortamda özgürlükler değil, baskıcı yönetimler gelişir.
Sokak konuşmaları, halkın gerçek sesi, gözü, kulağıdır. Susturmaya çalışmanın uzun süreçte başarılı olması düşünülemez. Toplumların, ülkelerin insanca yaşama kavuşabilmelerinin yolu, sokak seslerinin yükselmesinden geçmekte.
Konuşması gerekenler susmak zorunda bırakılıyor
İnsan yığınları bir biçimde getirilen yasaklamaları delmekte. İnsanlık tarihi boyunca böyle olagelmiş bir durum. Karacaoğlan’ın “Ferman padişahınsa dağlar bizimdir” diye başkaldırdığında görüldüğü gibi, sokaklar halklar için birer konuşma, görme, izleme yerleri olmaktan uzak tutulamıyor.
İnsanlık tarihinde çok değişik boyutlarda yönetilenlerin sesleri kısma Abdülhamid’in bazı sözcüklerin konuşulmasını bile yasakladığı yönetimler, yönettikleri halkların susmalarını sağlayamamıştır. Geçici sürelerde etkisi görülen yasaklamalar, eninde sonunda geçersiz duruma gelmekle yüz yüze kalmışlardır.
Belirli kesimlerin duygularını kötüye kullanan, sokaklarda konuşanlar değil. Bunların kimler olduğu belli. Halkın gözünün içine baka baka gerçekleri çarpıtarak yalan konuşanların kimler olduğu biliniyor.
Ekonomiden umudunu kesen halk, bunu sokakta halkın görüşlerini almak için önüne uzatılan mikrofona söylemeyecekse kime söyleyecek?
Sokaklarda insanlar ağızlarını bantlayarak dolaşmak zorunda olacağı günler yakın demektir.
Gerçek bir demokraside konuşması gereken sıradan halktır.
Bilgi devletin tekelinde olunca
Bir ülkede, bilgi devletin elinde, tekelinde, denetiminde olunca, o ülkede düşünce özgürlüğünden söz etmek olanaksızlaşır. Bu durumda, gerçek bilgilere ulaşma olanağı da ortadan kalkar. Bu koşullar altında suskunluk sarmalına alınmış durumdayız.
Yazılı, görsel, işitsel kitle iletişim araçlarının, büyük çoğunluğu AKP-MHP yönetiminin denetimi altına girmiş bulunuyor.
Hiçbir siyasetçi, yönetici gerçek dışı bilgi verdiği gerekçesiyle yargılanmıyor.
Hiçbir yargı organı, suçsuz yere insanları yıllarca tutukevinde özgürlüklerinden yoksun bırakmasının bedelini ödemiyor.
Halktan biri ağzını açıp iki söz söyleyince, devlet tüm kurumlarıyla üzerine çullanıyor. Bu durum, bırakınız demokratik bir ülkeyi olmayı, diktatörlüklerin en uç noktalara varıldığının göstergesi.
———————————————-