DiktatörlüklerDoğrudan Demokrasi DeneyleriÖzyönetimSivil İtaatsizlikYalan ve Gerçek

Faik Akçay / Sivil Direnme Hakkı

CHP İstanbul İl ve Kurultay Delegesi tarafından, İstanbul İl Kongresindeki usulsüzlük, çıkar sağlama ve seçmen iradesini etkilemeye yönelik ileri sürülen eylemler nedeniyle açılan davada, İstanbul 45. Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından CHP İstanbul İl Başkanlığına, yönetim ve kurullarına önlem olarak geçici kurul görevlendirilmiş, bu karara karşı CHP Genel Başkanlığınca adli yargıda yapılan, Yüksek Seçim Kurulu’na yapılan başvurular İl Başkanının alınması yönünde karara bağlandı.

AKP-MHP + birkaç küçük siyasal partinin uygulamalarının küresel hukuk kurallarıyla, algılarıyla bağdaşır yanı yok. Karşısında bulunan CHP’nin İstanbul İl Kongresi’nde, usulsüzlük, çıkar sağlama girişiminde bulunulduğu savıyla başlayan yargı sürecinde, İstanbul 45. Asliye Hukuk Yargıçlığı tarafından il başkanının, il yönetim kurullarının seçimlerinin yasaya aykırı olduğu kararı verildi. Seçim geçersiz sayılarak yerlerine “çağrı kurulu” (kayyım) atandı.

Yargı kararı hukuka uygun değil

Yerel yargı (Asliye Hukuk Mahkemesi), il, ilçe, Yüksek Seçim Kurulu yetkisi içinde olan bir alanda, sınırları aşarak bir karar vermiş durumda. Bu kararın hukuksuz, siyasal bir karar olduğunun göstergesi. Adı geçen yargı organı yetkisi olmayan bir alanda karar oluşturmuş bulunmakta.

Yargı sürecini başlatanlar iyi niyetli değil

CHP İstanbul İl Yönetimi’nin görevden alınmasına neden olan şikayet dilekçesini Özlem Erkan verdi. Halen parti üyesi olan Erkan, 6 Nisan’da yapılan olağanüstü kurultayda Oğuz Kaan Salıcı’nın listesinden Parti Meclisi üyeliği için aday olmuştu.(1)

Özlem Erkan, Oğuz Kaan Salıcı, Kemal Kılıçdaroğlu ekibi, yapılan seçimlerde yenilmemiş olsalar, seçimlerde ileri sürülen hukuksuzluklar yaşansa bile, böyle bir sürecin başlaması söz konusu olmazdı düşüncesindeyiz.

Sorun CHP değil                                    

Ülkemizi doludizgin Ortaçağ karanlığına, halkın hiç söz hakkı olmayacak bir diktatörlüğe doğru koşar adım ilerleyen bir yönetime direnme, yalnızca bir CHP sorunu değil.

CHP tarihinde görülmemiş bir sivil direniş örgütleme, sokağın, halkın sesini dinleme, sivil direnişi örgütleme bir devlet partisi olan CHP eliyle yapılması oldukça ilginç, ayrıca düşündürücü, bir yanıyla da övgüye değer bir gelişme. Bulunduğumuz süreçte, yapılacak en akıllıca işin bu CHP’ye omuz vermek olduğu açık.

Sivil direnme girişimi

Belirlenen hukuk kurallarına uymayan kişiler, yine belirlenen yaptırımlara uğrayarak, parasal ya da özgürlüklerinden yoksun bırakılarak bedel öderler. Ulus devletler hukuka uymazlarsa, yurttaşların direnme haklarını kullanarak, devletleri hukukun içine çekme hakları doğar.

CHP Genel Başkanı, İstanbul İl Başkanı, bu karara, kararın uygulanmasına karşı direndiler. İl Başkanlığı görevini teslim etmediler.  Parti üyeleri, yurttaşlar verdikleri oyların, seçtikleri insanların izleyicisi oldular. Bu girişim, yönetimin uygulamalarına karşı bir karşı koyuştu. Ülkemizde örneği görülmemiş direnişlerden biri oldu.

T24 Yazarı Murat Sabuncu, olayı şöyle yorumluyor:

“102 yıllık CHP, dünyadaki demokratlara abluka altında ‘barışçıl mücadele kılavuzu’ yazıyor

“CHP yönetimi, başta Özgür Özel olmak üzere 19 Mart’tan bu yana alanda büyük bir mücadele veriyor. Sokağın sesini dinliyor, barışçıl eylemler organize ediyor, Türkiye’nin dört bir yanında düzenlediği ‘miting-eylemlerle’ mücadeleden vazgeçmiyor. Bir yandan Meclis’te Kürt barışını sağlama arayışlarında Komisyon’da sözünü söylüyor, öte yanda toplumun değişik kesimlerinden kişilerin katılımıyla ‘program’ hazırlıyor.”(2)

Bu girişim bir hak. En büyük hukuksuzluğu en tepedekilerin yaptığı bir ortamda, kendi evinin önünü temizleme girişimi. Bunun hiç yadırganacak bir yanı yok. Herkes, bulunduğu yerde kendi evinin önünü temizlemeye çalışsa çok güzel bir toplumsal yapı yeşerir. Bu girişinler, her yanı akan bir derede bir bardak temizi su aramak gibi iyimserlik çabası olsa gerek.

Yönetimi ele geçirmiş bir ekip, kendi uygun bulduğu hukuk algısı dışında, hiç hak, hukuk gözetmeden, “Yönetme yetkisi”ni kendi çıkarı için kullanmaktaysa, hukuku, yönetme yetkisini kendi çıkarları için araç olarak kullanmaya başlamışsa, burada yurttaşlara bu hukuksuzluğa karşı koyma, direnme hakkı doğacaktır. Bu karşı koyma eylemi, “verdiğim oyu, yönetme yetkisini geri alıyorum” anlamına gelen, kişinin en doğal insan haklarından biridir.

Yurttaşlar sivil başkaldırıyla devlet yönetiminin ötesine geçerek kendi kendisini yönetme çabalarına yönelik adımlar atarlar.

Bir hukuk devletinde, yasalara, yargı kararlarına uymak gerekir. Ancak, küresel hukuk kurallarının geçerli olmadığı, yargının bağımsızlığının söz konusu olmadığı yerlerde, bu kurala uymak yalnızca akılsızlık sayılmakta.

Direnmenin tanımı

 “Sivil itaatsizlik, sivil yönetim tarafından uygulanan yasaların özüne uyarak yasalara riayet etmeme, karşı koyma anlamına gelmektedir.”(1)

“Henry David Thoreau tarafından kavramsallaştırılan bu yöntem, Mahatma Gandhi ve Martin Luther King gibi figürlerle yaygınlaşmıştır. Eylemler, hukuki yaptırımlara rağmen sorumluluk üstlenilerek gerçekleştirilir.”(3)

 Bu konuda benzer bir görüş de şöyle:

“Sivil itaatsizlik, fikrin babalığını Amerikalı yazar Henry David Thoreau’nun yaptığı aktivizm yöntemidir. Sivil İtaatsizlik adlı makalesi kavramın çıkış noktasıdır. Mahatma Gandhi, Rosa Parks ve Paul Lafargue’nin farklı bakış açıları ve farklı siyasi perspektiflerle dile getirdikleri sivil itaatsizlik ya da pasif direniş; ‘yönetim siyasetinin ya da yasaların değişmesini isteyen, aleni, şiddetsiz, vicdani, fakat aynı zamanda siyasi olan, yasa dışı bir eylemdir.’ Pasif direnişe atıfla bir başka tanımda ise sivil itaatsizlik; “Hukuk devleti idesinin içerdiği üstün değerler uğruna, kamuya açık ve yasaya aykırı olarak gerçekleştirilen, bu sırada üçüncü kişilerin daha üstün bir hakkını çiğnemeyen, barışçıl bir protesto eylemidir.[4]

CHP’nin eylemi bu görüşlerde ileri sürülenlerin bir benzeri olan sivil direniş yöntemidir.

İnsanların önüne dizilenler arasından birilerini seçme yetkisini, temsilcileri olarak seçilenlerin yaptıklarına karşı koruma, yapılan hukuksuzluklara direnme haklarının olması gerekir. Bu insan doğasının gereği olarak karşımız çıkan bir kavram.

Yönetenler, anayasa ve hukuka aykırı tutumlar sergiliyor, meşruluğunu yitiriyor, insanlığın benimsediği uluslararası hukukun, hukuk devletinin yerine baskıcı bir rejim kurmaya çalışıyorsa, vatandaşlara başkaldırma hakkı olan direnme hakkının doğduğunu savunmak en akılcı yol olsa gerek.

 Ülkemizde bu hakkı kullanmanın tüm koşulları karşımıza çıkmış bulunmakta.

İnsan doğada var olduğundan beri, özellikle dinli, devletli yaşama geçtiği dönemden buyana baskılar, hak çiğnenmeleri, işkenceler, insan haklarından yoksun bırakılma gibi eylemlerle karşılaşmış, bunlara boyun eğmediği ölçüde insanlaşabilmiş, haklarını koruma yolunda ilerleyebilmiştir.

İnsanın özünde, doğasında olan bu nitelikleri korumak, insanlığın saygın bir yaşama geçmesini sağlamanın tek yolu olmuş.

Büyük suçluya karşı küçük suçluyu koruma

Büyük hukuksuzluğu yenebilmek için, küçük hukuksuzluklar yapmaktan başka çıkış yolu bulma zorunluğu ortada.

Hukuksuzluk olan iki taraftan, daha az suçlu olanın yanında olmak, yurttaşlar için geçici bir çözüm yolu gibi görülmekte.

Yargılananların hiç mi suçları yok?

Cumhur İttifakı yönetiminin, karşılarında hiç kimsenin ayakta kalmamasına yönelik uygulamaları, ülkede yaşayan sağduyulu insanların sinirlerini iyice germiş bulunmakta. Karşılarında olan belediyelere karşı başlattıkları soruşturmalar, kovuşturmalar, ülkede hukukun tek yanlı uygulandığı gerçeğini ortaya sermiş durumda.

Demokratik bir yönetim düşleyen insanlar, CHP’li belediyelere soruşturma açılmasın, il yönetimi seçiminde istenilen haksızlıklar yapılsın isteğinde değiller. CHP’li belediyeler, yetkilileri yolsuzluk, hukuksuz işler yapmışlarsa yargılansınlar. Ama bunların yanında gırtlağına dek yolsuzluğa, hukuksuzluğa saplanmış AKP’li yerel yönetimlerde yargının karşına çıkarılsınlar. Hukuk devleti olmanın zorunlu gereği budur. Geçtiğimiz süreçte kamuoyunun önüne serilenlerin, bağımsız yargıdan, tarafsız yönetimden iz bulunmadığını göstermekte.

Yargılama süreçleri sürdüğü için kimsenin suçlu ya da suçsuz olduğuna yönelik yorumlar yapmamak gerekmekte. Kamuoyuna yansıyan kadarıyla, suçsuz kimsenin olmadığı izlenimi ortaya çıkmakta. Kimin suçu varsa yargılansın, yaptıklarının bedellerini ödesinler. Bu yargılamalar yalnızca yönetimin karşısında olanlara yönelik olmamalı.

En yüksek yetki

Bir arada yaşamanın sağlanabilmesi için en yüksek yetkinin, sorunu yaşayan halk yığınlarında olması zorunlu. Halkın merkezden yönetimi, yerel yönetimleri denetleyebilmesi, kendi kendisini yönetebilmesi böyle yaşama geçebilir. Gerçek bir demokrasinin tek egemeni halkın kendisidir.

Murray Bookchinİn  ileri sürdüğü gibi, “Modern kent toplumlarının işleyebilmesi için, küçük, özerk ve doğrudan demokrasiye dayalı olması gerekmektedir.”

İnsanlığın geldiği noktada, gerçek demokrasiden başka insanca yaşama olanağı olmadığı anlaşılıyor.

             ———————-

(1)   CHP İstanbul İl Yönetimi’nin görevden alınmasına neden olan şikayet dilekçesini Özlem Erkan verdi.  https://medyascope.tv/2025/09/02/chp-kongresinden-kim-sikayetci-oldu/

(2)   https://t24.com.tr/yazarlar/murat-sabuncu/102-yillik-chp-dunyadaki-demokratlara-abluka-altinda-bariscil-mucadele-kilavuzu-yaziyor,51492

(3)   Vikipedi, özgür ansiklopedi

(4)   Yazeka

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu