Doğrudan Demokrasi DeneyleriÖzyönetimsosyalizimin sorunlarıTarihten bugüneToplumsal Değişim

H. İbrahim Özkurt / ÖZGÜRLÜĞÜMÜZÜ KAYBETTİĞİMİZ YERDE Mİ ARASAK?


Önce organik, doğal, komünal yaşamın ne zaman, nerede, nasıl kaybolmaya başladığını bilelim ki, özgürlüğümüzü kaybettiğimiz zeminde arayıp bulalım.

 Önce Evcilleşmeyi kısaca sorgulayarak başlayalım.

Türümüzün yüzbinlerce yıl yeryüzü ve gökyüzü ortak evleriyken hayvanlar, bitkiler ve bilcümle canlı-cansız varlıklarla birlikte özgür bir yaşam sürerlerken; günümüzden 10 bin yıl önce bereketli topraklarda evlere, ortak bahçelere ve tarlalara, ortak sürülere sahip olmaya başlar. Evcilleştirdikleri bitkiler ve hayvanlarla -tarım ve diğer ihtiyaçları için geliştirdikleri teknik buluşları sayesinde- yeni koşulların komünal yaşamı demek olan bir yaşama geçiştir bu.  

 Söz konusu yeni yaşamın adına Neolitik (Yerleşik) yaşam diyoruz. Esas konumuz ise, yerleşik yaşamla birlikte insanların bizzat kendilerinin de evcilleşmeye, devletin inşası ile de köleleşmeye başlaması ve yeniden komünal yaşamın nasıl inşa edilebileceğidir. Zira başaramadık.

Ben, Bereketli topraklar üzerinde yaklaşık 5 bin yıl devam eden söz konusu Neolitik dönemin teknik buluşların kaçınılmaz sonucu nedeniyle doğal olduğunu düşünüyorum. Çünkü söz konusu sürece karşı devrim diyenler de var. Oysa ortaklaşmacı komünal yaşam neolitik dönemde de devam etti.

Devleti Yaşam

Yaklaşık beş bin yıl süren neolitik yaşamdan sonra aynı bölgede, inşası başlatılan devletli bir yaşamla tanışır türümüz.  Artık, devletli yaşam demek; daha önce türümüzün hiç tanışmadığı, doğasına ters bir yaşama zorla sokulması demekti. Devlet demek, esirlerin ve kadınların köleleştirilmesi, kendi yurttaşlarının vergilere tabi kılınması demekti. Devlet demek, mülkiyetin devlete ve özel ellere geçmesi demekti, sömürü demekti. Devlet demek, komünal yaşamın ve özgürlüğün sonu demekti. Kısacası devlet demek, türümüzün de devleti sahiplenenlerce köleleşmeye başlatılması demekti.

Devletin zor aygıtı olduğu konusunda hemfikir olmamıza karşın, türümüzün devlet kanalıyla hayvanlar gibi sürü ve köle konumuna dönüştürüldüğü konusuna pek değinmeyiz nedense. Hatta ilk şehir surlarının, doğasına aykırı bir yaşama zorla sokulanların kaçıp kurtulmaması için inşa edilip edilmediğini araştırmayız bile. Çünkü antropoloji biliminin birçok şeyi henüz açığa çıkaramadığı dönemlerde üretilen Avrupa merkezci ve ilerlemeci tarih anlayışıyla zihinler hâlâ mühürlenmiş durumda.

Devletin sahipleri hep kazanmış

O zamanların şehir surlarından kaçıp kurtulanların özgürleştiği kesin. Çünkü özgür alanlar çok fazlaydı. Ne var ki, şehir devletleri giderek çoğalır ve güçlü olanların zayıfları işgal etmesi ile imparatorluklar oluşmaya başlar. Tabii imparatorlukların düz bir seyir değil, aksine farklı seyirler izlediklerini artık biliyoruz. Kimi imparatorluklar köle emeğine dayanırken kimilerinde köle yoktur. Örneğin Çin’de kölelik hiç olmadı. Hatta Osmanlı imparatorluğunda her ne kadar devlet bürokrasisinin özel köleleri olsa da köleci bir imparatorluk olduğu söylenemez.  Sümer topraklarında ilk devletin inşasının başladığı zamanlarda Hindistan’ın İndus vadisinde ise, eşitlikçi bir devletin de kurulmuş olduğunu biliyoruz. Bakınız, (https://www.ekoloji.org/te-grubu-hakkinda-2/31-komunalizm/189-arkeologlar-indus-uygarliginda.) Daha sonraları ise, kast sistemi denen farklı bir yaşam inşa edilir Hindistan’da. Hatta ve hatta, Kuzey Amerika ve Avusturalya’da daha düne kadar yerleşik yaşam dahi yoktu. Şimdilerde ise, maalesef Dünyamızın her bir köşesinde modern kölelik hüküm sürmekte.

Radikal değişimin başlaması.

Milattan sonra 1600’lü yıllara gelindiğinde ise, önemli gelişim ve değişimler yaşanır. Türümüz ilk kez Galileo sayesinde bilimle tanışır. Bilimin devreye girişi, eski tip imparator devletler için sonun başlangıcıdır. Zira bilimi ve bilimsel üretim tekniklerini sahiplenen ve adına burjuvalar dediğimiz sınıf devleti parçalamaya, değiştirmeye ve dönüştürmeye başlar.

Unutmadan şunu da eklemekte yarar var. 1600’lü yıllarda bir yanda bilim ve bilimsel üretim teknikleri icat edilirken türümüzün %60’ı hâlâ devlet dışı alanlarda yaşıyormuş. Yani devlete vergi ve asker dahi vermeyenlerimiz çoğunluktaymış 1600’lerde. Demek ki, o zamanlar hâlâ devletsiz alanlar varmış. Günümüzde devletsiz boş alanın kalmadığı bir yana, maalesef %99’umuz devletin ve mülk sahibi sınıfın evcilleşmiş, sürüleşmiş ve köleleşmiş elemanlarıyız. Dakikada üç insanın açlıktan ölmesine ne demeli bilemiyorum. Zira bunlar köle bile değiller.

Gelelim “Zurnanın zort dediği” yere.

Gelelim, özgür yaşam adına surlardan ilk kaçıp kurtulmaya çabalayanlardan bu yana onca köylü isyanı ve 1917’den sonraki komünizmin inşası adına yaşanan devrimlerin sürü ve kölelikten kurtulmamıza yetmediği konusuna ve nasıl özgürleşebileceğimize? Kısacası özgürlüğümüzü kaybettiğimiz zeminde aramaktan başka seçeneğimizin olmadığına. Maalesef ilk şehirlerden kaçanlar gibi özgürlük alanları günümüzde mevcut değil. O halde kaçıp kurtulacak yerler kalmadığına göre mevcut yaşam alanlarımızı komünleştirmekten başka seçeneğimiz yok.

Demem şu ki, beş bin yıl önce Sümer topraklarında inşa edilen küçük yerleşim birimlerinde devlet nasıl başladıysa, günümüzün ortaklaşa yönetebileceğimiz yaşam alanlarımız olan köy, kasaba ve belediyelerimizi doğrudan yöneterek devleti söküp atmaktan başka seçeneğimizin olmadığı… Çünkü köy, kasaba ve belediyeler günümüzün yegâne yaşam alanlarımız. Dediğim gibi, kaçacak yerimiz de yok! Üstelik devlet denen karmaşık aygıtı ele geçirip yöneterek sönümlemenin mümkün olmadığı kanıtlandı da. Zaten devlet denen aygıt özel mülk sahiplerinin sömürü ve talan aygıtıdır. Bir dizi kurumlardan, köy, kasaba, belediye ve kentlerin toplamından oluşan devlet ne doğrudan yönetilebilir ne de dönüştürülebilir. Parçalamaktan başka seçenek görünmüyor.

 Sosyalist-komünist devlet neden olmaz?

Temsili demokrasi, parlamento ve milliyetçilik devletin yönetim biçimi, kurumları ve ideolojisidir. Sosyalist devlet dahil hiçbir devlet doğrudan yönetilemeyeceği için söz konusu araçlardan köklü bir şekilde arındırılamaz. Niceliksel değişimlerle ve profesyonellerce yönetilen sosyalist devletlerde bu kanıtlandı. Yani sosyalist devletler komünizmin inşasının öncülü olmadı. Ben yine de birkaç cümle ile neden olamadığını ve olamayacağını tartışmak istiyorum.

 – Komünist bir parti devlet iktidarını ele geçirince diğer sol partileri ve burjuva partilerini yasaklaması durumunda muhalefetin mücadelesi durmaz ve iktidar yarışı gizli de olsa sürer. İktidardaki parti ise yönetme gücünü yitirmemek, iktidarı teslim etmemek adına devleti tüm kurumlarıyla güçlendirmek zorunda kalır ve güçlenen devlet sönümlendirilemez. Bunu yaşadık, gördük.

– İktidarı ele geçiren parti diğer sol partilerin varlığına izin verse, yani “demokratik sosyalizm” kursa bile, devlet el değiştirebilir ve sür git iktidar yarışı nedeniyle devlet durmadan güçlendirilir ve yine sönümlendirilemez.

– En önemlisi de; önceden komünal yaşam ve yerellerde özyönetim deneyi olmayan, hatta klasik iç hukuk ile partisini ve sendikasını bile doğrudan yönetemeyen işçi sınıfı ve diğer emekçiler komünal yaşamı inşa edemeyecekleri gibi devrim yaşatılsa dahi devlet profesyonellerin katı yönetimine girer. Bunu zaten yaşayarak, gördük. Kısacası “sosyalist-komünist devlet” denendi ve çöktü.

Bu nedenle (Murray Bookchin’in de altını çizdiği gibi) devleti, iktidarı ele geçirmeden sönümlemeliyiz. Kısacası, burjuvaların imparatorlukları parçalayıp ulus devletler inşa ettiği gibi bizde ulus devletleri parçalayıp doğrudan yönetebileceğimiz yaşam alanlarımız olan köy kasaba ve belediyelerimizde ademimerkeziyetçi komünal özyaşamlar inşa etmeliyiz. Tabii komünal öz örgütlenmeler inşa etmek kaydıyla. Kısacası, günümüzün bilim ve teknolojisini de kullanarak komünal, doğal, organik yaşam inşa etmeyi yaşam alanlarımızda başarabiliriz. Bunun için, temsili demokrasinin yerine DOĞRUDAN DEMOKRASİYİ, parlamentonun yerine HALK MECLİSLERİNİ, milliyetçiliğin yerine YURTTAŞ kimliği edinerek.

Marksist-Leninist devletçi-iktidarcı partilerle komünal yaşam inşa edilemeyeceği gibi, bu partilerin komünal inşanın önünde engel teşkil ettiklerini düşünüyorum. Zira Dünya devrimi dahi yaşansa, olabildiği kadar komünal özyaşam deneyimiyle ve doğrudan yönetme deneyimi olmayan, en kötüsü de evcilleşen ve sürüleşen günümüz insanlığı, devrimini –daha önceleri olduğu gibi- devletçi-iktidarcı partilere teslim etmekle yüz yüze kalır. Devletçilik de toplumsallık olmadığına göre asla komünizm kurulamaz.  Kısacası, pamuk tarlasından yün toplanamayacağı gibi, burjuvaların egemenlik aracı olan devleti komünistler de yönetse söz konusu devletten sosyalizm-komünizm çıkmaz.

 O halde, devleti ele geçirip yöneterek komünleştirilemeyeceğimize göre, devleti ele geçirmeden sönümlemek zorundayız. Yine -Murray Bookchin’in dediği gibi- devleti köklerini kopararak, yani yerelleri ademimerkeziyetçilikle yöneterek ve devletle güç çatışması yaşayarak sönümleyebiliriz ancak. Üstelik, devletin ele geçirilerek sönümlenebileceği fikri denenmiş ve 1917’den sonraki tüm pratikler çökmüşken yeniden denemenin farklı bir sonuç vermeyeceği anlaşılmışken.

Demek istediğim, yaşam alanlarımız olan köy, kasaba ve belediyelerde DOĞRUDAN DEMOKRASİ ile işleyen HALK MECLİSLERİ ile inşa edeceğimiz komünal özyaşam deneyimleri geliştikçe ve yerellerin özyönetimleri çoğaldıkça, belediyeler birliğinden oluşan komünal federasyonlar ve federasyonlar birliğinden oluşan konfederasyonlar inşa ederek, devlet denen aygıtı adım adım ortadan kaldırabiliriz diye düşünmek gerekiyor. Tabii, belediyelerde de federasyonlar ve konfederasyonlarda da her tür dayanışma, karşılıklı yardımlaşma ve işbirlikleri için yaşamın her alanına dair  işlevli AĞLAR kurarak. Böylece, geçmişte inşa edilemeyen enternasyonalizmin inşası da ’lar kanalı ile gerçekleştirilebilsin.

 Her yolun Roma’ya çıkması gibi benim de tüm yazılarımda bu önermeleri paylaşmam sanırım okuyucuları rahatsız etmiyordur. “Olmaz, müsaade etmezler” diyenlerin olduğunu da biliyorum. Ben de onlara, devletin parlamentosunda, devletin koyduğu yasalarla ve her tür devlet araçları ile mi komünizmi kuracağız, aksine kendi araç ve yöntemlerimizi kendimiz koymalı ve mücadele etmeliyiz diyorum. İhtiyacımız olan parti ise, iktidarcı devletçi değil, halk meclislerinin örgütlemesine ve koordinasyonuna önayak olmak, yardımcı olmak için kurulmalı.

Tüzük önerim için tıklayabilirsiniz.

https://mail.yahoo.com/d/folders/1/messages/40937?guce_referrer=aHR0cHM6Ly9sb2dpbi55YWhvby5jb20v&guce_referrer_sig=AQAAAI9M5KQPMyU8qsNTfXCveMp6Tu8WG8_j_rGYQXWPfYofVtmnz-5cnsc0iZ9QEzJ-9HkgdnIrl-Av3NKBUUEICxmSYdikYinGGePXbrK69BL-eu3luxfQ1cyIBfy0c4LQYNTtA65lPndQHwBnIfYtkrQDS4tY49bDX9hmPZLydDNH

 Tekrar da olsa vurgulamakta yarar var. 

Kısacası, günümüzün Marksist-Leninistlerinin devleti fethetme sevdasından vazgeçip, yaşam alanlarımızı DOĞRUDAN DEMOKRASİ ile işleteceğimiz MECLİSLER kanalı ile bir yandan dayanışma, karşılıklı yardımlaşma ve işbirlikleri inşa ederken, diğer yandan komünal özyaşam alanlarına dönüştürüp çoğaltıp, çoğaldıkça devleti zayıflatıp nihayet parçalayıp yok etmeyi amaçlamalıyız. Söz konusu meclisler sadece yönetim adına da değil, her tür sosyal, ekonomik, kültürel örgütlenmeleri de içermeli ki, sürü ve kölelikten sıyrılarak komünleşmeye ve kolektif yönetim deneyleri edinmeye başlayabilelim. Yani sol buna önayak olmalı.  

Yarın çok geç olabilir. Zira uzmanlar, “yapay zekâ gelecekte insan-makine entegrasyonunu sağlayarak bireylerin zihinlerine erişim sağlayabilecek bir kontrol mekanizmasını da beraberinde getirebilir” diye uyarmakta.

Özgürlüğümüzü kesinlikle kaybettiğimiz alanda bulabiliriz. Yani yaşam alanlarında. Dediğim gibi, zaten kaçacak yer yok! Aksi halde günümüze kadar bir dizi aşamalardan geçerek karmaşık bir aygıta dönüşen devleti ele geçirdikten sonra sönümleyemeyeceğimiz kanıtlandı. Şayet yaşam alanlarımızı komünal özyaşam alanlarına dönüştürerek devleti köklerinden parçalayamazsak, mülk sahipleri kaçınılmaz olarak yeni bilim ve bilimsel teknolojiyi sömürü ve talan adına kullanarak mevcut canlı yaşamın sonunu bile getirebilir. İhtiyacımız olan, birbirlerine rakip onlarca iktidarcı, devletçi parti değil, işçi ve emekçilerin halk meclislerinde örgütlenmesine aracılık-yardımcılık işlevi üstlenen bir parti. 

İlgili Makaleler

4 Yorum

  1. Nasıl hitabetmem gerektiğini bilemedim. “Yoldaş” demek isterim.
    Kafama takılan bazı sorular var. Tüzük önerinizi okuyamadım, açamadım, orda sorularımın cevapları olur’mu? acaba.
    “özgürlüğümüzü kaybettiğimiz yerdemi arasak” Evet kesinlikle orda aramalıyız. Ama tesbitlerinizde katılmadığım, daha doğrusu noksan ve yanlış bulduğum yanlar var. “İnsanların bizzat kendilerininde evcilleşmeye, devletin inşası ile de köleleşmeye…” Burdan şu anlaşılıyor. “İnsan insanlaşmaya başlamasıyla devletide inşa etmeye başladı”. Öyle değil tabi. İnsan isanlaştıktan binlerce yıl sonra aileyi, aileden binlerce yıl sonra medeniyeti ve devleti inşa etmeyi buldu. Yani önce aile ile başlamak gerekiyor. Her şey orda başladı. Ama özellikle özel mülkiyet orda başladı. YANİ KURACAĞINIZ HALK MECLİSLERİNİN TEMELİNDE AİLE ONUN TEMELİNDEDE ÖZEL MÜLKİYET OLAKTIR. Bu durumda bir milim ileri gitme şansınız veya şansımız olmayacaktır. Aileye dayanan halk meclisi merkezi devletten daha merkeziyetçi olacaktır.

    1. DOĞRUDAN DEMOKRASİ İLE İŞLEYEN, MECLİSLERE DAYALI PARTİ İÇİN TÜZÜK ÖNERİSİ.

      Madde 1. PARTİNİN ADI :………………………………….
      Madde 2. PARTİNİN TANIMI VE AMACI:
      ……………………………… Mülk sahibi sınıfların beş bin yıldır işçi ve emekçi sınıflara ve diğer canlılara yaşattıkları tüm kötülüklerini devletleri kanalı ile gerçekleştirdikleri tespitini yapan partimiz, yaşanan söz konusu kötülükleri bertaraf etmek ve komünal bir yaşama ulaşabilmek için; toplumsal ekolojiye dayalı, ademi merkeziyetçi özgürlükçü yerel yönetimlerin inşa edilerek, devlete ve mülk sahibi sınıfa karşı meydan okumakla mümkün olabileceğini; bunun gerçekleşmesinin de, işçi ve emekçi yurttaşların yaşam ve çalışma alanlarını doğrudan şeyleri ve kendilerini, kendilerinin yönetmesi gerektiği tespitini yapan partimiz, bunun için işçi ve emekçilere aracılık ya da yardımcılık yapmak üzere doğrudan demokratik meclislerin inşası için kurduğu koordinasyon partisidir.

      Klasik sol, (Marksist-Anarşist) er geç bir dünya devrimi ile tüm kötülüklerin bertaraf edilerek, devletsiz bir geleceğin inşa edilebileceğine dair inancını korumakla birlikte, başarısızlıklarının nedenlerini sorgulamaksızın yaklaşık 180 yıldır inatla aynı yol ve yöntemle mücadele etmekteler. Ederlerken, geçmişte yaşanan “devrimlerin” neden “devrimi” yapanların iktidarı ya da öz yönetimi ile sonuçlanmadığını ve çöktüğünü, Kısacası, Anarşistler iktidarı neden burjuvalara teslim ettiklerini, Marksist Leninistler ise, iktidarı ele geçirmelerine karşın nasıl oldu da yeniden egemenlik mekanizmaları inşa edildiğini ve devletin daha da güçlendiğini sorgulamaksızın bekliyorlar dünya devrimini.

      Partimiz ise, yaşanan tüm pratikler ve pratiklere yön veren ideolojileri de sorgulayarak, geleceğin komünal inşasının işçi ve emekçilerin yaşam ve çalışma alanlarında, içinde yaşanılan sorunların çözümüne dair karar süreçlerine doğrudan katılmaksızın mümkün olamayacağını, yanı sıra; bugünden tüm yaşam alanlarında kurulacak komünal meclislerde dayanışma, karşılıklı yardımlaşma, paylaşama ve iş birlikleri inşa edilmeksizin komünist olunamayacağını, Komünist olamayan, sadece komünizmin ne demek olduğunu bilen insanların Dünya devrimi de gerçekleştirseler, egemenlik mekanizmalarının sonlanarak devletsiz bir gelecek inşa edemeyeceklerini ve yeniden egemenlik ilişkilerinin devam edeceği tespitini yapıyor.

      Bu nedenle partimiz, işçi ve emekçilerden oluşan emekçi büyük insanlığın; içinde yaşadığı sorunların çözümüne dair karar süreçlerine dahil olarak, politikanın da öznesi olmasını, bunun gerçekleşebilmesi için de doğrudan demokrasi ile işleyen MECLİSLERDE örgütlemelerine aracılık etmeyi amaçlıyor. Ki, kendi köy, kasaba, belediye ve kentlerini Âdemi merkeziyetçilikle kendileri yönetip, devleti de özyönetimlere dayalı federasyon ve konfederasyonlar şeklinde parçalayıp sönümleyerek devletsiz, komünal bir yaşamı bizzat kendiler aracısız ve temsilcisiz inşa edebilsinler.

      Madde 3. PARTİNİN NİTELİĞİ VE İÇ İŞLEYİŞİ.

      Partinin niteliğini; Dayandığı emekçi sınıflar ve yandaşı güçler ile birlikte kısa, orta ve nihai hedef için yaratacağı mücadele, oluşturacağı kültür ve kurguladığı iç demokrasisi ve Enternasyonal karakteri tayin eder.

      İÇ İŞLEYİŞİ.

      Geçmişin yöneten-yönetilen ilişkisine dayalı iç işleyişlerde, yöneteninde yönetileninde özgür olamadığı, özgür olmayan insanların da özgürlük inşa edemeyeceğin tespitin den hareketle DOĞRUDAN DEMOKRASİYİ iç işleyiş olarak benimser.

      Madde 4. ÜYELİK:

      Partinin amacını ve iç işleyişini benimseyen, maddi ve manevi işlevselliği kabul eden herkes partiye üye olabilir.

      Madde 5. ÜYELİK YÖNTEMİ:

      Partiye üyelik başvurusu, kişinin yaşadığı ya da çalıştığı alanın MECLİSİNE yapılır. Üyelik başvurusu; 4 nüsha olan üyelik fişi doldurularak ve imzalanarak yapılır. Başvurana alındı belgesi verilir. Üyeliğin kabulü ya da reddi meclisin çoğunluğunun katıldığı ilk toplantısında kararlaştırılır. Bu karar kesindir. Üyeliği kesinleşen kişiye fotoğraflı bir kimlik belgesi verilir. Üyenin kayıt fişinin bir nüshası ilçe koordinasyon kuruluna, bir nüshası il koordinasyon kuruluna, bir nüshası da merkez koordinasyon kuruluna gönderilir.

      Madde 6. PARTİNİN ORGANLARI:

      1. BÜYÜK KONGRE
      2. PARTİ SÖZCÜLERİ (Temsili demokrasilerde bunlara Başkan denir)
      3. GENEL KOORDİNASYON KURUMU (Bunlara da Genel Yönetim Kurulu denir)
      4. İL KONGRESİ
      5. İL KOORDİNASYON KURUMU (Bunlara da İl Yönetim Kurulu denir)
      6. İL SÖZCÜLERİ (Buna da İl Başkanı denir)
      7. İLÇE KONGRESİ
      8. İLÇE KOORDİNASYON KURUMU (Buna da İl Yönetim Kurulu denir)
      9. İLÇE SÖZCÜLERİ (Buna da İlçe Başkanı denir)
      10. BELDE KONGRESİ
      11. BELDE KOORDİNASYON KURUMU (Bunlara da Belde Yönetim Kurulu denir)
      12. BELDE SÖZCÜLERİ (Buna da Belde Başkanı denir)

      Madde 7. BÜYÜK KONGRE

      A. Büyük kongre, kongrenin yapılacağı salonun kapasitesi kaç kişilik ise o sayıda görevli sözcülerin katılımı ile gerçekleştirilir.
      B. Sözcüler, illerin üye sayılarına oranına göre tespit edilir.
      C. Partinin sözcüleri ve Genel koordinasyon kurulu üyeleri dışında ki doğal üyeliği partimiz reddeder.
      D. Büyük kongre ……. Yıl da bir toplanır.

      KONGRENİN İŞLEVİ

      a. Uluslararası, bölge ve ulusal sınırların toplumsal ve ekolojik mücadelelerinin ve sistem karşıtı tüm mücadelelerin deney ve bilgi aktarımları yapılır. İl, ilçe ve özellikle meclislere yönelik bağlayıcı olmayan TAVSİYE kararları oluşturulur. Tavsiye kararlarının dışında hiçbir bağlayıcı karar alamaz.
      b. Partinin hesaplarını inceleyerek yasal şartları yerine getirir.

      Madde 8. PARTİ SÖZCÜLERİ (Tekrar hatırlatayım. Bunlara temsili demokraside BAŞKAN denir)
      Parti sözcüleri, partinin tüm üyelerinin katılımı ile elektronik posta aracılığı ile gönüllü adaylar içinden bir kadın bir erkek olmak üzere dönemsel olarak seçilirler. Ya da gönüllüler arasından kura ile oluşturulur.

      Görev ve sorumlulukları:
      Partinin ulusal ve uluslararası sözcülüğünü yaparlar. Sözcülük esnasında kişisel görüşlerini partinin görüşleri diyerek dillendiremezler. Özellikle basına ve kamuoyuna karşı partinin genel çizgisi ve amacı dahilinde inisiyatif kullanabilirler. Partinin güvenini yitirmeleri söz konusu olursa her an geri çağırılırlar. Geri çağırmanın işleyişi, doğrudan demokrasi işletilerek belirlenir.

      Madde 9. GENEL KOORDİNASYON KURUMU (GKK)

      Partinin ihtiyaçları oranında gönüllülerin içinden seçilirler. (Ya da kura ile)
      Seçimi:
      Partinin tüm üyelerinin katılımı ile parti sözcüsünün seçildiği gün elektronik posta aracılığı ile seçilirler.
      Görev ve sorumlulukları:
      a. Genel Koordinasyon Kurumu, Partinin ulusal ve uluslararası çapta koordinasyonunun sağlanmasından sorumludurlar. Karar organı değildir. Diledikleri her kurum ve meclise tavsiyelerde bulunurlar. Özellikle herhangi bir yerde yürütülen başarı ya da başarısızlık örneklerini, başka uluslardaki mücadele deneylerini partiyle paylaşırlar.
      b. GKK, Teknik ve uzmanlık isteyen konular için kendi içinden birer sözcünün sorumluluğunda komisyonlar oluşturur. Her komisyonun GKK sözcüsü, partinin gönüllüleri arasından ihtiyacı olan kişileri özgürce belirler.
      c. GKK hangi aralıklarla toplanacağını kendileri tartışarak belirler ve partiye bildirirler.
      d. Ulusal ve uluslararası toplantılara katılırlar. Toplantılara kimlerin katılacağını GKK belirler.

      Madde 10. İL KONGRESİ
      İl kongreside, kongrenin yapılacağı salonun kapasitesine göre ilçe kongrelerinden görevlendirilecek sözcülerin katılımı ile gerçekleştirilir. Üye sayısı az olan illerde, salonun kapasitesi elverirse, ilin tüm üyelerinin katılımı sağlanır.

      KONGRENİN İŞLEVİ
      a. İldeki çalışmaların ve mücadelelerin değerlendirilmesi yapılır. Tavsiye nitelikli kararlar alınır.
      b. Hesaplar vs. yasal şartların yerine getirilmesi sağlanır.

      Madde 11. İL SÖZCÜLERİ

      İl sözcüleri gönüllü adaylar arasından, ildeki partinin tüm üyeleri tarafından bir kadın bir erkek olmak üzere elektronik posta aracılığı ile seçilir. (Ya da kura ile)
      Görev ve sorumlulukları:
      Sözcülüğün ve koordinasyonun ötesinde hiçbir yetkileri yoktur.
      Parti sözcülüğüne benzer işlevleri yerine getirirler.

      Madde 12. İL KOORDİNASYON KURUMU

      Her ilin ihtiyacı oranında ve gönüllüler arasından seçilirler. (Ya da kura ile)
      Seçimi:
      İldeki tüm üyelerin katılımı ile ve elektronik posta aracılığı ile oluşturulur.

      Görev ve sorumlulukları:
      a. Adından da anlaşılacağı üzere karar organı değillerdir. İldeki ve ile bağlı ilçelerdeki çalışmaların koor-dinasyonunu sağlarlar. İlçelerin (özellikle hukuki, teknik ve uzmanlık konusundaki) ihtiyaçlarının karşılanmasından sorumludurlar. Diğer illerdeki çalışmaların takibini yaparlar. İlçelerdeki harekete tavsiyelerde bulunurlar.
      b. Özellikle büyük şehirlerde ihtiyaç duyarlarsa hukuki, teknik ve uzmanlık komisyonları oluştururlar.
      c. Hangi aralıklarla toplanacaklarına kendileri karar verir ve ildeki üyelerin tamamına bildirirler.

      Madde 13. İLÇE KONGRESİ
      İlçede ki salonun kapasitesi oranında ve meclislerin sayıları oranında ve meclislerce görevlendirilen sözcülerin katılımı ile gerçekleştirilir. Sayıları az olan ilçelerde yine salonun elvermesi halinde tüm üyelerin katılımı sağlanır.

      KONGRENİN İŞLEVİ
      a. İlçedeki çalışmaların her konuda geçmiş muhasebesi yapılır. Tavsiye nitelikli kararlar alır.
      b. Hesaplar vs. yasal şartların yerine getirilmesini sağlar.

      Madde 14. İLÇE SÖZCÜLERİ
      İlçe sözcüleri de salon yeterli ise tüm üyelerin katılımı ile bir kadın bir erkek olmak üzere iki kişi olarak gönüllü adaylar arasından seçilirler. Salon yeterli değilse ilçenin tüm üyelerince elektronik posta aracılığıyla seçilirler. (Ya da kura ile)
      Görev ve sorumlulukları:
      Sözcülüğün ve koordinasyonun ötesinde hiçbir yetkileri yoktur.

      Madde 15. İLÇE KOORDİNASYON KURUMU

      Her ilçenin ihtiyacı oranında gönüllüler arasından seçilirler. ( Ya da kura ile )
      Seçimi: İlçedeki tüm üyelerin doğrudan katılımı ile seçilirler.

      Görev ve sorumlulukları:
      a. Adından da anlaşılacağı üzere karar organı değildir. İlçedeki çalışmaların koordinasyonundan sorumludurlar.
      b. İlçedeki MECLİSLERİN her tür ihtiyaçlarının karşılanmasından sorumludurlar. Meclislere tavsiyelerde bulunurlar.
      c. Meclislerin her türlü hukuki, teknik ve uzmanlık konularına ilişkin ihtiyaçlarının karşılanmasından sorumludurlar.
      d. Hangi aralıklarla toplanacaklarına kendileri karar verirler. Olağan ya da olağanüstü toplantılarını tüm meclislere gündemi ile birlikte duyururlar.

      Madde 16. BELDE KONGRESİ

      Belde kongresi, sözcüleri ve koordinasyonu da ilçe gibi aynı şekilde değerlendirilmeli.

      Madde 17.MECLİSLER:

      İlçe ve beldelerdeki çalışma ve yaşam alanlarında bir araya gelen parti üyeleri, işyerlerinde İŞÇİ MECLİSLERİ, Mahallelerde ise MAHALLE MECLİSLERİNİN kurulmasına öncülük ederler. Kadın meclislerini ise mutlaka kurar. Bunların yanı sıra ilçenin özgün yapısına göre akla gelebilecek her tür MECLİSİN kurulmasını da gerçekleştirir. (Gençlik, Emekliler, ekoloji vb. gibi)

      Meclisler, sayılarını kendileri kararlaştırır. Partili meclis üyeleri meclislerinin her tür faaliyetini derhal belde ve ilçe koordinasyon kurumuna bildirirler. Yer değişimleri yine anında koordinasyonlara bildirilir.

      NEDEN MECLİS?

      Meclisler partinin can damarlarıdır. Sosyal, kültürel, demokratik, ekonomik; Kısacası yaşamın her alanında, kurulu düzenle mücadeleyi özellikle partili üyeler günün 24 saatinde MECLİSLERLE işletirler. Meclis ve Komünler sadece mücadele örgütleri değil, aynı zamanda komün al bir geleceğin çalışma ve yaşam alanlarında ki ilk nüveleridirler. İçinde yaşanılan kapitalist devleti parçalama hedefiyle; bir yandan işlevsizleştirmek için mücadele ederlerken diğer yandan kendi yaşam ve çalışma alanlarında kalıcı ve işlevsel komün al yapıları da oluştururlar. Kısacası, ulus devletin belediyelerini doğrudan, Ademi Merkeziyetçi yöntemle yönetmek adına her tür mücadeleyi yürütürler. Ulus devleti, federasyon ve konfederasyonlar şeklinde ademi merkeziyetçi öz yönetimlere parçalayarak sonlandırmayı amaçlar.

      İÇ İŞLEYİŞ ve DİĞER HUSUSLAR

      Meclisler kendi içinde DOĞRUDAN DEMOKRASİYİ işletir.

      İşçiler, emekçiler, çevreciler, feministler, farklı cinsel tercihi olanlar, barış güçleri vb. kısacası toplumun tüm ezilen güçleri özellikle meclislerde buluşturulmaya çalışılır. Bu buluşma aynı zamanda dayanışma, yardımlaşma, paylaşma kültürünün inşası için zorunluluk olarak ele alınır.

      Her Meclis ve Komün, kurumsallaşmasını doğrudan demokrasiyi işleterek kendisi kararlaştırır. Çünkü her çalışma ve yaşam alanı birbirinden farklıdır.
      Partili meclis üyeleri, kurumsallaşmalar belde ve ilçe koordinasyonuna gerekçeleri ile bildirir.

      Meclisler ihtiyaç ekonomisi odaklı Komünal ÜRETİM ve TÜKETİM kooperatiflerinin de kurulmasına öncülük ederler. Kooperatifler, öylesine kapsayıcı ele alınır ki, ulusal çaptaki üretim, tüketim, dağıtım ve paylaşımla sınırlı kalmaz, dünyanın diğer uluslarındaki benzer kooperatifler ile uluslararası dağıtım, paylaşımın ve değiş tokuş ekonomisini yeniden canlandırmaya çalışırlar. Kooperatiflerin zamanla kapitalist işletmelere dönüşmesine meydan vermemek için her türlü önlem alınır.

      Madde 18. MALİ HÜKÜMLER

      Yasaların öngördüğü şekilde belirlenir.

      Madde 19. DİSİPLİN İŞLERİ

      Her kurum ve kurul kendi iç disiplinini kendisi sağlar.

      Mad de 20. DEFTERLER

      Tutulacak defterler vs. yasaların ön gördüğü şekilde yapılır.
      Madde 21. SEÇİMLERE GİRME

      Yerel (Belediye) seçimlere mutlaka parti olarak girilir. Genel seçimlere (milletvekilliği- cumhurbaşkanlığı gibi) girilip girilmemesini parti doğrudan demokrasiyi işleterek karar verir.

      İbrahim Özkurt

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu