Doğrudan Demokrasi Deneylerisosyalizimin sorunlarıTarihten bugüneToplumsal Değişim

İbrahim Özkurt / AYKIRI SORULAR ve DÜŞÜNCELER      

  

 İşçi ve emekçi sınıflar, reel sosyalist sistemin çöküşü sonrası Marksist Leninist hareketlerin kendilerini yenileyemediklerinin farkında. Devrimci bir sınıf olma niteliği de kalmayan proletarya ise, diğer emekçilerle birlikte “denize düşenin yılana sarılması” özdeyişine uygun şekilde, gücün ve güçlünün peşine takılmış vaziyette.  

Çöküşe rağmen ille de “Proletarya diktatörlüğü” diyen söz konusu partiler ise, işçi sınıfının ne dün ne de günümüzde sendikasını ve partisini bile yönetemediğini, güçlünün peşine neden takılmakta olduğunu sorgulamaksızın yollarına devam etmeye çabalamaktalar. Oysa işçilerle, emekçilerle ekolojistler başta olmak üzere diğer tüm toplumsal dinamiklerle bağ kurup çıkış yolları bulunabilir.

Ne var ki, klasik partiler kapitalist sistemin ve reel sosyalist sistemin yaşattıkları pratikleri analiz etmeksizin sadece teoriye sımsıkı bağlı kalarak, farklı bir sonuç alınacaklarmış gibi geleneksel ideolojilerinde ve buna bağlı örgütlenme sistematiklerinde ısrar etmekteler.

Ben, ideolojilerin de bir tür inanç haline getirildiği için sesli düşüncelere dalmak, sorular sormak istiyorum.

.

SESLİ DÜŞÜNCELER VE SORULAR.

İlerlemeci bir paradigmayı savunan Marks; Köleci toplumda temel sınıf olan kölelerin, Feodal toplumda ise yine temel sınıf olan köylülerin neden bir sonraki sistemlerin kurucu öznesi olamadıklarını analiz etmeksizin neye dayanarak kapitalist sistem sonrası komünizme giden yolda kapitalizmin temel sınıfı olan proletarya ya kurucu özne olarak ideolojik ve fiili önderlik yüklemiş diye sorsam ne dersiniz?

Üstelik Marks’tan bu yana proletarya, komünizmin kurucu öznesi olabilecek bir sınıf olamadığını göstermesine karşın hâlâ neden Marks’ın önermesi değişmez ayet gibi benimseniyor? Yine, (Yukarıda da değindiğim gibi) işçi sınıfı bugüne kadar ne sendikasını ne de partisini yönetmeyi bile başaramamışken, komünist sistemin ilk evresinde nasıl olacak da diktatörlüğünü (Proletarya demokrasisi de deniyor.) inşa ederek komünizmi kurarak devleti ve sınıfları ilga edecek? Zaten edemedi. Edememesine karşın hâlâ neden ısrar ediliyor, anlamak mümkün değil. Üstelik Avrupa’da devrimin olmayışını, 1.2.3. kuşak işçi sınıflarının yapısının değişkenliğini, hele de günümüz işçi sınıfının yapısı ve sistemle bütünleşmesini değerlendirilmeden hâlâ “proletarya diktatörlüğünde” ısrar edilmesini anlayamıyorum.

Israr edenler, Rusya’da devrimin özneleri olan SOVYET örgütlerinden övgü ile söz ederlerken acaba bunca zaman neden benzer örgütlenmeleri düşünmediler ve hâlâ da düşünmezler? Bolşevik parti lideri Lenin, “iktidar Sovyetlere” diyerek partisi iktidar olur olmaz önce işçi Sovyetlerini, sonra köylü, sonra da asker Sovyetlerini dağıtıp parti diktatörlüğü amaçladığı için olmasın diye sorsam ne dersiniz? Can alıcı soru ise, şubatta Çarlığı, ekim de de burjuva ağırlıklı rejimi yerle bir eden Ekim devriminin aktörlerinden birisi olan İşçi Sovyetleri nasıl oldu da devrimden iki ay sonra (10 Ocak 1918) Lenin’in şiddetle eleştirdiği ama uygulamaya koyduğu Taylorcu bant sistemiyle çalışmaya razı oldu?

Bunlara bağlı olarak; Lenin’in kusursuz önder olarak benimsenmesinden dolayı mı doğrudan demokratik meclis, konsey gibi örgütlenmeler yerine, demokratik merkeziyetçi, devletçi-iktidarcı parti örgütlenmesinde ısrar ediliyor.

Marks hiçbir zaman komünizm öncesi sosyalist bir devletten söz etmezken, Lenin’in komünizm öncesi Sosyalist devlet inşası, yaşatılan çöküşe karşın hâlâ neden sorgulanmaz? Bu konularda Yusuf ZAMİR’in DEVLETÇİ SAPMA kitabını öneririm.

Rusya’da işçi, köylü, asker Sovyetlerinin yanı sıra emekçi halk belediyeler de de doğrudan demokratik SOVYET örgütlenmeleri gerçekleştirilebilseydi ve partiler, iktidar olmak için değil Sovyetlerin koordinasyonu ile uğraşsalar gerçekten Sovyetlerin iktidarı (Özyönetimi) mümkün olabilir miydi? Bence olabilirdi. Üstelik Marksist ve Anarşistler karşı karşıya gelmezler, özyönetimlere dayalı komünal inşayı birlikte örebilirlerdi. Lenin “İktidar Sovyetlere “derken özyönetim amacı-projesi olmayan Sovyetlerin iktidar olup devleti yönetemeyeceğini biliyordu diyebilir miyiz?

Başarabilmek için henüz geç kalmış değiliz. Yeter ki, zihinlerimizi önyargılarımızdan arındırarak aykırı sorular sorarak, yaşananlardan da dersler çıkarıp çıkış yolu için birlikte müzakereler örgütleyebilelim. Kasım sonları İstanbul’da bireysel katılımla bu ve benzeri konuları karşılıklı müzakere ederek çıkış yolları arasak, ne dersiniz?

İlgili Makaleler

2 Yorum

  1. https://ozgurkolektifleragi.com/h-ibrahim-ozkurt-aykiri-sorular-ve-dusunceler

    Aykırı sorularınıza tümüyle katılıyorum. Daha sorulacak bir yığın aykırı sorununda olduğunu düşünüyorum.

    Doğrudan demokrasi için önümüzdeki en büyük engel Toplumsal bir örgütlülüğün olmaması. Kastetdiğim şimdiye kadar alışık olduğumuz örgütler değil, Sendikalar, partiler, v.b. örgütler kurulu düzenin partileri. Hatta toplumun biricik temel örgütü aile sınıf hakimiyetini devam ettirmekten başka türlü kullanılamaz.

    O halde doğrudan demokrasiyi nasıl oluşturacağız? Bize Yoksulların, emekçilerin, işçilerin ve işsizlerin kısaca Toplumun Para babaları dışında kalan tüm kesimlerini kapsayacak ve harekete geçirecek bir manwvila lazım.

    İsçi sınıfının “devrimin motoru” olduğu konusunu pek anlamamıştım ama 80 lere kadar savunmuştum. Marsizme ve devrime olan inancımız öyle gerektiriyordu. Zaten Marx da bu önermesinin altını doldurmamıştır. Ama hiç toz konduramadık, ezmerle davranmakta ayrıca çok kolaydı.

    Çıkış yolları aramak çok güzel bir düşünce, Ama birazda İstanbulun dışınamı çıksak?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu