EğitimHayvan HaklarıToplumsal Değişim

Faik Akçay’dan İki Yazı

Türkiye’yi Köleleştirme Yüzyılı

Faik Akçay

AKP yönetimi, Milli Eğitim’i 22 yılda 9 bakanla yönetti. Her bakan, bazı yenilikler yapmayı denedi. En son bakanla da köklü bir yenilik (reform) yaptırmaya kalktı. Bu yeniliklerin en iyisi, en son yapılan yenilikse, 22 yılda 8 kez yanlış ya da en azından yetersiz değişiklik yapıldı demektir. Bu sözde yenilikler, işsiz, mesleksiz milyonlar üretti.  Ülkenin insan gücü kaynağı, geleceği, toplumsal belleği üzerinde böylesine kolayca oynamanın bedeli çok ağır olacak.

İstenen, dayatılan eğitim düzeninde yetişenler, insana özgü değerlerle yaşayamayacaklar. İnsanın fiziksel, ruhsal yetilerinin öngördüğü “kendi değerliyle” yaşamlarını sürdüremeyecekler. Kendilerine yüklenen “yapay değerlerin” kıskacında, insanca yaşamdan uzak, kurgulanmış yapay dünyalarında yaşayacaklar. Başkalarının isteklerini benliklerinde yaşamaktan öteye geçerek, kendi öz benliklerinin istediği, özlediği yaşam biçimleriyle tanışamayacaklar. Başarısız, yetersiz olmalarının yanında mutsuz yaşayacaklar. Beyinleri düşünme yetisini yitirmiş, kulakları gerçeklere kapalı, gözleri dünyayı göremez durumda, kalıp yargılar içinde, akıllarıyla değil kendilerine benimsetilmiş, başkalarının önerdiği duygularıyla yaşayacaklar. Bilmediklerini bilememenin acımasız kısır döngüsü içinde yaşamdan kopup gidecekler bu dünyadan.

Immanuel Kant, özgürlüğü: “İnsanlığın kendini bir otoriteye bağlamadan usunu kullanmaya başladığı an” olarak tanımlamakta. Bu tanıma göre, herhangi bir dinin, düşünce sisteminin sınırları içine tutsak olmuş insanın özgür olma olanağı olamaz. Üst akıllardan, üst kurgulardan alınan buyruklarla “Sorgulamadan benimseme” seline kapılmış insanın aklıyla değil, sığındığı düşünce yapısının öngörüleriyle yaşamak zorunda kalacağı açık. Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli adı verilen tuzak girişim, özgürlüğünden yoksun, edilgen insanlar yetiştirecek.

Uygulamaya konulan eğitim izlencesinin (programının) dinsel içerikli, geleceğe değil, geçmişin çağı geçmiş yargılarına dayandığı kesin. Bu konuda Ali Alpar şunları söylüyor: “Önerilen müfredat değişikliğinin giriş belgesi ideolojik (dinî ve millî) söylemlerle yazılmış, mantık silsilesi, insicamı olmayan, bolca akademik terimin anlamlarından kopuk şekilde gereksiz ve rastgele kullanıldığı, cümlelerin üst üste yığıldığı, neyin nereden çıktığı gerekçe ve dayanakların ne olduğu belli olmayan bir metin izlenimini veriyor. Bu müfredat değişikliği gündemi değiştirmek, kafaları bulandırmak için kullanılabilir. Öte yandan liyakatsiz kadrolar kendi şartlanmaları ve cehaletleri içinde dünyada ne olup bittiğini görmedikleri, sözünü ettikleri alanlarda bilgi sahibi olmadıkları, bilginin ne demek olduğunu, güvenilir bilginin nasıl edinildiğini de bilmedikleri için eğitimi dünya bilgisine göre değil belirsiz “değerlere” göre şekillendirmeye yönelik bu taslak, sadece taktik olarak değil, ciddî bir değiştirme girişimi olarak hazırlanmış olabilir”.1

Öğretimde yapılan bu değişimle, insanlığın kurduğu uygarlıkla, gelişmiş ülkelerle değil, en geri, tutucu ülkelerle bile yarışılması düşünülemez.

Eser Karakaş, “Yeni maarif modelini oluşturanların zihin dünyaları ile çağdaş dünya arasında uçurumlar var” diyor. 2 Çok yerinde bir saptama.

Demokrasiyi benimseyemeyen baskıcı rejimlerin, ellerinde en etkili güç kaynaklarından birinin din olduğu kesin. İnsanlık tarihi boyunca yönetimler bu araçtan bir biçimde yararlanmışlar. Buna Yıldıray Oğur’un dizeleriyle, güzel bir örnek verelim: 

“Franco’nun 36 yıllık iktidarında Katolik Kilisesi artık devletle iç içe geçmiş “ulusal Katolik” bir güçtü.

Franco, Katolikliği İspanyol toplumunun merkezine yerleştirdi. Okullara zorunlu Katolik din dersleri getirildi.

Kamu binaları, okullar, üniversiteler ve diğer devlet kurumlarına haçlar ve dini simgeler yerleştirildi”.3

Bu çağdışı eğitim izlencesini yürürlüğe koymak, “Güneş Doğu’dan doğmuyor”, “İki kere iki 5 ya da 3 eder”, “Tüm canlılar ölümsüzdür” demek gibi korkunç bir akıl tutulması girişimi.

Günümüzde kişisel çıkarlarını gerçekleştirmek, ceplerini doldurma sınırlarının ötesine geçebilerek, ülkesinin, ülkesinde yaşayan insanların geleceklerini, tırnak ucu ölçüsünde düşünenlerin böyle bir adım atmaları düşünülemez.

Bu eğitim düzeni, düşünürleri, filozofları olup insan onuruna uygun yaşayan insanlar yerine, peygamberleri olup sürü gibi yönetilen, edilgen insanlar yetiştirmekten başka işe yaramaz.

Allayıp pullayarak önümüze sürdükleri Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli adını verdikleri, bilimsellikten uzak, gerici eğitim sistemi, Türkiye Cumhuriyeti’nin çöküş yüzyılı olmaktan öteye geçemez. Türkiye Cumhuriyeti’nde, son yıllarda Diyanet İşleri Başkanlığı eliyle yürütülen gerici uygulamaların bir benzeridir. Yeni olduğu ileri sürülen, gerçekte Ortaçağ’a dönüşü amaçlayan adımlarla, insanlık ailesi içinde yer edinme olanağı yoktur.

“Yeni” giysisiyle sunulan, “Ortaçağ kafası” fışkıran öğrettim, eğitim çabalarıyla ülkemiz, insanımız özgürleşemez, ilerleyemez, köleleşir. Bu gidişin varacağı yer, ülkenin batışını sağlayacak yıkım süreci olur.

                ——————————————————–

1. https://t24.com.tr/yazarlar/ali-alpar/gelecegimiz-askida-yeni-mufredat-taslagi-uzerine-1,44603

2. “Türkiye yüzyılı maarif modelinin” düşündürdükleri https://artigercek.com/makale/turkiye-yuzyili-maarif-modelinin-dusundurdukleri-302938 vi@artigercek, 01.05.2024

3. Polis dini koruyabilir mi? – Yıldıray Oğur https://www.karar.com/yazarlar/yildiray-ogur/polis-dini-koruyabilir-mi-1600280 via @KararHaber

————————————–

Kedileri, köpekleri yaşatmak insanlığımıza tutulan ayna

Faik Akçay

7527 sayılı, “Hayvanları Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” 30.07.2024 tarihinde TBMM’de AKP-MHP ortaklığının oy çokluğuyla benimsenerek yasalaştı. 02.08.2024 günü Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi.

Hayvanların korunması, Türkiye Cumhuriyeti’nde üzerinde en genel uzlaşı sağlanan konulardan biri oldu. Buna karşın toplumun eğilimi, isteği hiçe sayılarak yasa çıkarıldı.

“Hayvanları Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” başlıklı yasa, gerçekte “hayvanların korunması” değil “hayvanların yok edilmesi” yasası olarak çalışacağa benzemekte.

Ülkenin yığınla sorunlarının üstü açılmazken, sıra sokakları, kentleri kedilerden, köpeklerden kurtarmaya gelmişçesine kararlı bir tutumla, kamuoyunun çığlıklarına hiç kulak asmadan çıkarılan yasaya, geniş katılımlı tepkiler oluşturulamazsa, bu hayvanlar acımasızca ortadan kaldırılacaklar.

Kedilerin, köpeklerin etlerinin para edeceği bir yer, ülke bulunsa, bu işten para kazanmayı seve seve yapacaklar çıkabilir sanırız. Sıra, böceklere, sineklere, yılanlara, kurtlara, kuşlara gelir. Böylece belli kesimlere, önemli gelir kapıları açılabilir (!)

Uygar, canlılara saygının geliştiği toplumlarda, sokak köpeklerinin yaşama hakkını korumak, etik ve yasal bir yükümlülük olarak benimseniyor,  bu konuda atılan adımlar, toplumsal refahın en önemli parçalarından birini oluşturuyor.

*Yaşamın olmazsa olmazları

Kediler, köpekler, doğanın, evrimin doğal parçaları. Doğanın denge içinde yaşaması için her canlının olduğu gibi kedilerin, köpeklerin de işlevleri var. Yok olmaları, yeterince olmamaları durumunda doğanın dengesinin bozulacağı açık. Onlarla yalnız kentleri değil, doğayı, yaşamı paylaşmaktayız. Mutluluklarımızı, sevgilerimizi, oyunlarımızı paylaşıyoruz onlarla. Evlerimizin, çoğu zaman canlarımızın bekçiliğini yapıyorlar. Bu hayvanların da yaşama hakları var.

Dünyamız, yaşam tüm canlılarıyla birlikte güzel. Dünya’da yalnızca insan türünün olduğu bir yaşamın, ne denli tek düze, sevimsiz, sıkıcı olacağını düşünmek bile acı verici. Doğadaki her canlının, doğanın, insanın, tüm canlıların yaşamına etkisi, katkısı var. Var olan canlı türlerinden birisinin olmaması, tüm canlıların yaşamında eksiklik yaratacaktır.

Türümüz dışında kalan canlılar olmadan, insanın yaşaması olası değil.

Ülkemizin getirildiği bu noktada, hayvanların sesi olmak, bir insan olma ölçütü olarak karşımıza dikilmiş bulunmakta. Atılan bu adım, insanlık tarihine utanç girişimi olarak geçecek. Bu utanca ortak olmamak insanlık görevi olarak karşımıza dikilmiş durumda.

İnsanlığın en eski dostları

“Köpek, köpekgiller (Canidae) familyasına ait, görünüş ve büyüklükleri farklı 400’den fazla ırkı olan, etçil bir memelidir. Köpekler 12 binyıldan daha uzun bir süreden beri insanoğlunun av ortağı, koruyucusu ve arkadaşı olmuştur. Engellilere yardım, arama-kurtarma ya da polis köpeği gibi daha sofistike (Çok gelişmiş, çok karmaşık olan ya da çok özel) görevlerde kullanılmak üzere de eğitilebilmektedir. 2001 yılı öngörülerine göre dünyada 400 milyondan fazla köpek vardır.

7-9 bin yıl önce çiftlik hayvanları evcilleştirildiğinde köpekler çobanlık da yapmaya başlamış ve bu yönde yapay seçilime uğramıştır. Antik Mısır’da köpekler kutsal sayılmıştır. Günümüzde birçok ülkede bekçi, bazı ülkelerde yük hayvanı… olarak kullanılmaktadır.” (1)

Kaçakçılar, uluslararası suç çeteleri, dolandırıcılar ortada cirit atarken, kentleri, sokakları kedilerden, köpeklerden temizlemeye çalışmak, ormanı bırakıp ağaçlarla uğraşmak demek olsa gerek.

Kediler, köpekler, kendileriyle iletişim kurulan, sevgi bağı oluşan, bir dost, bir arkadaştır insanlara.

Sokak köpekleri kamusal yaşamımızın önemli bir parçası. Canımızı, malımızı korurlar. İnsanlar gibi ikiyüzlü davranmasını, hile yapmasını, başkalarını dolandırmasını bilmezler. Kendisini besleyen insan ölünce 3 ay gömütünün başında bekleyen köpeklerle ilgili bilgileri okumuş, duymuş olmalısınız.

Yerel yönetimlere 2028 yılının sonuna dek hayvan barınakları yapmaları yükümlülüğü getiriliyor. Köpekler sahiplendirilir ya da yok edilirlerse, yapılacak barınaklar boş kalacak, en azından gereğinden çok barınak ortaya çıkıyor olacak. Bu durumda, sahiplendirme çabaları sürdürülmeli, sahiplendirilemeyenler buralarda bakılmalı.

Yanıltıcı yasa olmamalı

Eski Hayvanları Koruma Kanunu’nda değişiklik yapılarak yürürlüğe konulan yeni düzenlemede, yanıltıcı, içtenlikli olmaktan uzak belirlemeler var. Yasaların anlaşılır, değişik yorumlara neden olmayacak açıklıkta, net olmaları gerekir.

Yasanın 5. Maddesinde, “Öldürülmesi” sözcüğü yerine, “Ötanazisi” biçiminde, “Öldürme esas ve usulleri” belirlemesi yerine “Öldürme ve ötanazi işlemine ilişkin esas ve usuller”, getirildi. 13 üncü maddesinin başlığı “Hayvanların ötanazisi” biçiminde değiştirilmiş. Yasanın tüm maddelerinde, bu tür tuzak kurma, yanıltma girişimleri görülmekte. Bu hileli sözcük, kavram oyunları, ülke insanının aklıyla dalga geçmekten başka bir iş değil.

Tanrının verdiği canı ancak Tanrının alabileceğini buyuran bir dinin sözde yandaşları, bu dine yaraşır bir eylem içindeler mi? İslam Dini’nin bu kuralının yalnızca insanlar için olmaması gerekir.

Canlıları yaşatacak çözümler üretilmeli

Kedileri, köpekleri sokaklarda bırakmayalım. Evimize, yanımıza alalım. Onları bu acımasız hayvan kıyımcılarının ellerinden kurtaralım. Kedileri, köpekleri koruma işini yalnızca yerel yönetimlere bırakmamak gerekmekte. Yerel yönetimler içinde kedileri, köpekleri korumaya çalışanlar olduğu gibi yok etmek isteyenlerin olduğu gözden kaçmamakta. Sorun insanlığın bu alanda duyarlılığını artırmasıyla çözülebilir. Hayvanlar ancak, tüm insanlığın yardımı, koruyup kollamasıyla yaşayabilirler.

Marmara Denizi çevresinde, örneğin, en büyük ilimiz İstanbul’da ayağınızı denize sokacağınız yer bulma olanağı yok. Denizlerimizin tümünde kirlilik var, bu olumsuzluk her geçen gün artmakta. Ülkenin deprem, yerleşim, yaşam pahalılığı gibi dev sorunlarını, hayvanları öldürerek geçiştireceklerini sananlar, yanılacaklar.

Çözüm halkın kendisinde

Siyasal erklerden, yönetimlerden yardım bekleyerek, bu sorunun çözülmesi beklenilmemeli. Halk, insanlar ellerini taşın alına koyarak, kedileri, köpekleri sokaklarda kimsesiz, yalnız bırakmadan, korumaları altına alabildikleri zaman hayvanlar yaşayacaktır.

Mahallelerde öldürme girişimlerine karşı direnecek örgütlenmeler oluşturuldu. Bu oluşumlar artırılmalı.

Hayvan bakımevleri kurulmasına çalışılmalı. Kedilerin, köpeklerin güven içinde yaşayacakları bir ülke olma yolları denenmeli. Hayvanları öldürmek değil yaşatmak gerekmekte.

Köpeklerini, kedilerini yaşatmayı beceremeyen bir toplum, insanca yaşamayı başaramaz.

Bu sorunun çözüm yolu halkın bilinçlenmesinden, bir arada yaşama bilinci geliştirmesinden, tüm canlılara saygılı bir toplumsal bilincin oluşmasından geçmekte.

İnsan, başta kendi türü olmak üzere tüm canlıları yaşatmaya çalıştığı ölçüde gerçek insandır.

——————————————-

(1)  tr.wikipedia.org›Köpek

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu